2/12/2016

KİLİSE'DEN OSMANLI SARAYI'NA: İBRAHİM MÜTEFERRİKA


İBRAHİM MÜTEFERRİKA (1670-1747)

      İlk Türk matbaasının kurucusu, yayımcı, Osmanlı devlet adamı ve aydınının ilgi çekici bir hayat serüveni vardır.
      İbrahim Müteferrika 1670'li yıllarda Erdel'in merkezi Koloszvar'da(bugünkü Romanya'da Cluj şehri) doğmuştur. Asıl ad ve ailesi bilinmemektedir. Doğduğu şehirde ilahiyat eğitimi alarak papaz olarak yetiştirildi. Kendisi bu durumu şöyle anlatmıştır, "Bu aciz ve zayıf kul çocukluk yaşından beri Tevrat, İncil ve Zebur okuyarak yetişti. Onlarla ilgili ilimleri tamam etti. Bu kitapların tefsirlerine, açıklamalarına icazet aldı. Vaz'u nasihat etmeye memur kılındı."


      Müteferrika, teslis akıdesine (Hristiyan doktrininde Tanrı'nın Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'tan oluşan üçlü doğası) karşı çıkan ve tek Tanrı inancını benimsiyen Unitarius mezhebine mensuptu. Sonradan hür iradesiyle, ilminin, irfanının, araştırmalarının sonucunda papazlığı bırakmış ve İslam'ı kabul etmiştir. İyi bir papaz olarak yetiştirildikten sonra nasıl Müslüman olduğunu bizzat kendisi anlatmaktadır, "Mürüvvetsiz üstadların, hükmü yürürlükten kaldırılmıştır bahanesiyle yasakladıkları eski Tevrat cüzlerini gizlice inceleme hevesine kapıldı. Bu esnada kör gözlere nur, mahzun gönüllere neşe ve sürur bahşeden bir ayet-i kerimeye muttali oldum."

     Tevra ve İncil'de Hz. Muhammed'in, geçmiş peygamberlere müjdelendiğini öğrenen İbrahim, uzun uzadıya tefekkür edip, araştırmalarda bulunduktan sonra Müslüman oldu. Bu arada yıllardır beraber olduğu Hristiyan din alimleri ile münazaraya girişmekten çekinmedi. Yine kendisi şöyle nakleder, "Himmetsiz hocaların meclisine Tevrat, Zebur ve İncil'i götürerek Hz. Muhammed'in peygamberliğini inkarın ve bu inkarda ısrarlarının, dünya ve ahiret işlerinde kesin delil kabul ettikleri ad geçen kitaplara ters düştüğünü dayandığı delillerin apaçık bir sapıklık olduğunu ortaya koyup, kendi delilleriyle ilzam (susturmak) etmek maksadıyla biraz mübahaseyerlerde bulundu."

    Kendi ifadelerinden anlaşıldığı üzere İbrahim, Müslüman olduktan sonra, eski muhitinde yeni inancını yaşama ve yayma mücadelesine girmişti. Bir süre sonra, Erdel Avusturalyalılar tarafından işgal edilince Uniterianlara dahi sonu ölümle neticelenen baskılar uygulanmaya başlanmıştı. Kendi ülkesinde yeni inancı ile huzur içinde yaşayamayacağını anlayan Müteferrika İstanbul'a hicret etti.

    İbrahim Müteferrika'nın Osmanlı Devleti'ndeki ilk hizmet yeri 'kapıkulu süvarilerinin en mümtaz ve itibarlı kısmı olan' sipahilerin kırk birinci bölüğü olmuştur. Avusturya seferindeki hizmetlerinden dolayı 18 Nisan'da dergahh-ı ali müteferrikalığına terfi ettirilmiştir. 1716 yılı sonunda Avusturya seferinde görev yapan İbrahim Müteferrika, Macar mültecilerinin yanında görevlendirilmiş, 1717'de, Osmanlı ülkesine davet edilen II. Ferenc Rakoczi'ye tercüman ve mihmandar olarak tayin edilmiştir. Bu görevinin yanında matbaacılık ve neşir faaliyetleriyle diğer vaziferlerini devam ettirmiştir. 1735'te ölümüne kadar yanında bulunduğu Ferenc Rakoczi kendisinden "benim vefakar/sadık tercümanım" şeklinde bahsetmiştir.

     1737-1739 tarihlerinde, Osmanlı-Avusturya-Rus Savaşı'nda Türk-Fransız menfaatlerini destekleyen faaliyetlerinde bulunan İbrahim Müteferrika, savaş sırasında Osmanlı saflarına katılan Macar askerlerinin yazımını üstlendi.  Savaş sürerken, 2 Şubat 1738'de top arabacıları katibi oldu. Böylece Divan-ı Hümayun "hacegan (defterdarlık, nişancılık gibi vazifelerde bulunanlara verilen sivil bir rütbe)" sınıfına dahil oldu. Orşova Kalesi'nin vire ile Türklere teslimi müzakerelerini yönetti. 1743 yılının sonlarında Kaytak İlanı Ahmet Han'ın beratını Dağıstan'a götürdü. Bu görevinni dönüşünde 14 Kasım 1744'te getirildiği Divan-ı Hümayun tarihçiliğinden 7 Kasım 1745'te ayrıldı. Bu sırada, Yalova'da kurduğu ilk Osmanlı kağıt fabrikası onun nezaretindeydi.

    İbrahim Müteferrika, siyasi, sosyal ve kültür hayatımız açısından son derece önemli bir şahsiyettir. Dünyadaki gelişmeleri Osmanlı aydın ve yöneticilerinin dikkatine sunan İbrahim Müteferrika pek çok alanda ilke imza atmış, çeşitli sahalarda faaliyette bulunmuştur. Bunların en bilineni matbaacılıktır. Fakat o, sıradan bir basımcı değildi. Naşirliği ilmi esaslar doğrultusunda yapmış, bastığı eserlerin pek çoğu onun katkılarıyla zaman aşımına uğramaktan kurtulmuş ve bugünkü değerine kavuşmuştur.

    XVII. yüzyılda, astronomi, tarih, harita coğrafya, askeri bilimler sahasındaki çalışmalarıyla devrinin önde gelen isimleri arasında yer almıştır. Ülkemizde grafik sanatının piri olup iyi bir hakkaktır. İnsan yetiştirmeye büyük önem vermiş, yaptığı işlerde yetişmiş insan yoksa dışardan eleman getirmiş, onlara yerlerine insan yetiştirmeyi şart koşmuştur. İthalatı değil, üretimin gelişmesini bir ülkenin kendi kaynaklarını akıllıca kullanarak kalkınabileceğini savunmuştur.

     Osmanlı haritacılık tarihinin de en önemli simalarındandır. Onun, Osmanlı haritacılığını çağdaş seviyeye ulaştırma hedefini güden bu çalışmaları Osmanlı haritacılığında yeni bir dönemin açılmasını sağlamıştır. Müteferrika'nın gerekli gördüğü kitaplara ilave ettiği haritalar dışında kendi çizdiği ve bastığı haritalarda vardır.

    İbrahim Müteferrika kararlı, cesur, dürüst, zeki, ileri görüşlü, idealist ve gerçekçi bir kişiliğe sahipti.

    Dengeli, vakur, dini duygusu ve bilgisi sağlam, millet olmanın şuurunu kavramış, vefakar, ilm-i siyaseti bilen, söz söyleme sanatına vakıf, yerli düşünen ve yerliliğe önem veren bir şahsiyetti, Osmanlı Devleti'ne ve yeni dinine samimiyetle bağlanmış, gelişmesi, yükselmesi için gayret göstermiştir.

    Yunanca, Latince, Macarca, Farsça, Arapçaya vakıftı. Türkçeyi ve İslam kültürünü üst seviyede tartışmalar yapacak kadar iyi öğrenmişti. Osmanlı toplumundaki hiyerarşiye, devlet geleneğine ve teşkilat yapısına tam olarak vakıftı.

    Pek çok eser de kaleme almıştır. 1710 yılında kaleme aldığı Risale-i İslamiyye isimli eserinde Müslüman olmasının sebeplerini, İslamiyet'in son hak din olduğunu ve önceki kutsal kitapların onu nasıl müjdelediğini anlatmakta ve yer yer Hristiyanlığı ve Kitab-ı Mukaddes'i eleştirmektedir.
    Onun ikinci önemli eseri Vesiletü't- Tıbaa'sıdır. Matbaanın önemi, gerekliliği ve faydası üzerine 1726'da kaleme alınan risale, daha sonra Vankulu Lugatı'nın başında da yayımlanmıştır.

    1731 yılında I. Mahmud Han'a sunduğu Usulü'l- Hikem fi Nizami'l - Ümem eseri isimli eseri ise sisyasetname türünde bir çalışmadır, devlet düzeni ve askerlik sanatıyla ilgilidir.



Kaynakça: Ahmet Şimşirgil,Kayı VII: KUTSAL İTTİFAKA KARŞI

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder