ATİLLA
''Ben ve milletim Tanrı'nın Kırbacıyız. Tanrı yoldan çıkan milletleri cezalandırmak için bizi gönderir!''
Muncuk 'un öz oğlu. Yassı burunlu, kısa boylu, tıknaz yapılı, geniş omuzlu, büyük başına rağmen gözleri küçük; seyrek sakallı bir insandı. Bir devlet adamında olması gereken, akıllılık, kurnazlık, sezgi, sabır ve karanlık, ileri görüşlülük gibi bütün meziyetlere sahipti.
Çağa, damgasını vuran Türk! Doğu Roma İmparatorluğu'nu da, dize getiren büyük komutan! Batılıların korkulu rüyası!.. ''Tanrının Kırbacı'' Attila!..
Büyük Hun İmparatorluğu'nun bir ucu Çin sınırında, bir ucu Avrupa'nın göbeğindeydi. Doğu Roma İmparatorluğu da, Batı Roma İmparatorluğu da yıllık vergiye bağlanmıştı. Bu, Hun yumruğu altında kurulan Avrupa barışı yıllarında Attila, Babası Muncuk tarafından, Batı Roma'ya ''Barış Rehinesi'' olarak verilmişti. Böylece Hun İmparatoru Muncuk, anlaşma hükümleri yerine getirildiği sürece savaş açmayacağını, Roma'ya garantilemiş oluyordu.
Atilla'nın Hunların Başına Geçmesi
Hunların başına geçtiği zaman 39-40 yaşlarında olan Atilla, babası Muncuk erken öldüğü için, amcası Rua' nın yanında yetişmiş, onunla birlikte seferlere katılmış, çeşitli kavimleri yakından tanımak imkanını bulmuş, devlet idaresini ve Hun iç ve dış siyasetinin esaslarını öğrenmişti. Amcası Ruanın ölmesinden sonra büyük kardeşi Bleda ile birlikte devleti devralmışlardır. Fakat kaynaklarda yazana göre, eğlenceden hoşlanan, enerjisi kıt Bleda, ikinci planda kalarak, devleti ciddi bir hükümdar vasfını taşıyan kardeşine bırakmıştır. Atillanın yardımcısı sıfatı ile 11 yıl hun imparatorluğunun iradesine katılan Bleda 445 de eceli ile ölmüştür. Böylece Atilla devletin tek hakimi olmuştur.
Atilla'nın Yükselişi
434 yılı baharında Hun sınırlarına gelen Bizans elçilerini Atilla, Tuna ile Morava nehrinin yerleştiği Bizans Margos kalesinin tam karşısında-Tunanın kuzey kıyısında- bulunan Kostantia surları önünde, at üzerinde karşıladı ve dinlenmelerine dahi izin vermediği elçilerin biri konsül-general, diğeri seçkin bir diplomat olan temsilcilerine, taleplerini, barış şartları olarak yazdırdı. Kostantia barışı ( veya Margos Barışı ) diye anılan bu andlaşmanın başlıca maddelerine göre, Bizans bundan böyle Hunlara bağlı kavimlere müzakerelere, ittifaklara girişmeyecek, Hunlardan kaçanlara-esir alınmış Bizans teb'ası dahil- sığınma hakkı tanınmayacak, Bizans elinde bulunanlar iade edilecek, ticari münasebetler yine belirli sınır kasabalarında devam edecek ve Bizansın ödemeyi taahhüt ettiği yıllık vergi iki katına çıkarıldı.
II. Theodosios'un aynen kabul ettiği bu anlaşmanın hükümleri icabı olarak, Hunlara iade edilen kaçakları Atilla, daha Bizans ülkesi içinde, Trakya da Tarsus ( Bulgaristan da Hirsovo) kalesinde astırdı. Bu durum Hunlar arasında olduğu kadar Bizans da Roma da ve diğer kavimler arasında Atilla adının dehşet saçan bir otoritenin timsali haline gelmesine yardım etti.
Atilla'nın I. Balkan Seferi
440'dan itibaren Attila Bizans'a karşı baskıyı artırdı. Çünkü II. Theodosios, Kostantina antlaşmasının hükümlerine aykırı olarak Hunlar'dan kaçanları iadede ağır davranıyor, hatta bunlardan bazılarını yüksek makamlara getiriyordu. Mesela Got menşeli Hun firarisi Arnegisclus'u general rütbesi ile Trakya'da Hun sınırında vazifelendirmişti. Müşterek Pazar yerlerinde Grek tacirleri Hunları aldatıyorlardı. Margus piskoposu, Kostantia civarında, kıymetli madenlerden yapılmış silahları ve ziynet eşyası ile birlikte gömülen Hun büyüklerinin mezarlarını soymuş, bu davranış Hunları infiale sevk etmişti. Nihayet Bizans yukarıda adı geçen Agaçeriler isyanında tahrikçi rol oynamıştı.
Diğer taraftan Kuzey Afrika Vandal Kralı Geiserikh, Akdeniz'deki harekatının engelleyen Bizans'a karşı Attila'dan yardım istemişti. Bu sebeplerle ve Margus'un zaptı ile başlayan Attila'nın idaresindeki I. Balkan seferi (441-442), Singidunum (Belgrad) ve Naissus (Niş) üzerinden Trakya'ya doğru gelişirken, Batı Roma'nın tavassutu neticesinde hızını kesti. Aetius bundan böyle Theodosios'un antlaşma şartlarına riayet edeceğini garantilemek üzere kendi oğlu Karpilio'yu Hun sarayına rehine olarak göndermişti. Bu sefer sonunda Tuna boyundaki kaleler Hun idaresine geçmiş, daha geri hatlardaki tahkimat yıktırılmış, Balkanlar'da Hunlar'a karşı durabilecek mukavemet yuvaları dağıtılmıştı.
II. Balkan Seferi ve Anatolius Barışı


1- Kaçaklar derhal Hunlara iade edilecek.
2- Geçmiş vergiler karşılığında 6000 libre altın Hunlara ödenecek.
3- Hunlara ödenen senelik vergi 2100 altına çıkarılacak.
4- Parasını ödemeden Romalıların ülkesine kaçmış olan her Romalı esir başına 12 altın ceza ödenecek ve bu ödenmediği takdirde esir sahibine iade edilecek.
5- Romalılar, Hun ülkesinden kendi tarafına kaçanları bir daha kabul etmeyecekti.
Kampus Mauriakus Savaşı (Haziran 451)
Roma ordusu kuzeye doğru ilerlerken, Metz ve Rheims şehirlerini zapt eden Hun kuvvetleri bugünkü Paris yakınlarında bulunan Orleans'a ulaşmıştı.Aetius'ta o sırada oraya varmış bulunuyordu.Fakat karşılaşma için Attila Katalanum bölgesini daha uygun buluyordu. Savaş burada oldu. (Paris'in güney doğusu)

Daha bir yıl geçmeden Attila İtalya seferine başladığı zaman, Roma'nın Hunlara karşı çıkarabileceği kuvveti kalmamıştı. Karşı koymanın imkansızlığı karşısında Aetius bile, imparator Valentinianus'u İtalya'yı terke teşvik ediyordu.
Atilla'nın İtalya Seferi
452 yılının ilkbahar sonlarında Attila, ordusu ile Pannonia'dan hareketle ve Aetius tarafından çok az müdafaa edilen Juli Alpleri'nin dağ boğazını geçti. Dahilî karışıklıklar ve saray entrikaları sebebiyle Aetius, Attila'nın ilerlemesine karşı tedbir alamadı. Attila, surlarla çevrili, ileri harekâtına mani olan Aquileia şehrinin önlerine kadar kolayca ulaştı. Bu şehir, imparatorluğun doğu sınırlarını müdafaa eden bir konumda idi. Bu yüzden çok iyi tahkim edilmiş bir vaziyette idi. Burayı koruyan askerler, Alarik ile Antala'nın komutası altındaki Gotlar idi. Şehir Hunların hücumlarına karşı üç ay direndi ve hiçbir zaman teslim olmayacak intibaı uyandırdı. Çevredeki meskûn yerleri ele geçirmiş olan Hunlar arasında, erzak azlığı nedeniyle huzursuzluk baş gösterdi. Attila ise stratejik önemi çok büyük olan böyle bir yeri ele geçirmeden ilerlemeyi uygun bulmadı. Bu sırada bir leyleğin yavruları ile birlikte Aquileia'yı terketmekte olduğunu gördü. Attila, bundan faydalanarak askerlerinin cesaretini arttırmak gayesiyle onlara hitap etti. Jordanes'in anlattıklarına göre şunları söyledi: "Üstün bir önseziyle yaratılmış olan bu kuş, bu şehrin kendisini koruyamayacağı, orada emniyette olamayacağına kanaat getirerek yuvasını bırakıp gitmektedir. Bu, kaleyi koruyanların artık şehri müdafaa edecek güç ve imkândan mahrum olduklarının kati işaretidir. Demek oluyor ki, artık muhasaramıza uzun süre dayanamayacaklardır". Bu konuşma Hun askerî arasında müthiş bir tesir yaptı ve Attila, üç aylık sıkı bir kuşatmadan sonra deniz, nehir ve bataklıklarla korunan, şiddetle hiçbir zaman ele geçirilememiş, bütün imparatorluğun 9. büyük şehri Aquileia'yı ele geçirerek tahrip etti. Bu şehir düştükten sonra Attila İtalya'ya girdi. Altinum, Padua yahut Concordia gibi şehirleri de harabeye çevirdi.
Buradan Vicentia (Vicenza), Verona, Brexia (Brescia), Pergamo ve Mediolanum (Milona) üzerinden Ticinum (Pavia)'a kadar uzandı. Kendisine kapılarını gönüllü olarak açmayan kentleri ateşe verdi. Bu durumda ise çoğu teslim olmayı tercih etti. Hunların ilerlemeleri İtalya'yı korkuttu ve dehşete boğdu. İmparator Valentinianus, Ravenna'deki saraydan kaçtı. Bu arada Aetius, Doğu Roma imparatoru Marcianus'dan yardım istedi. Fakat onun askerleri ile yardıma gelmesi çok uzun zaman alacaktı. Bu durum karşısında Batı Roma imparatoru III. Valentinianus Roma hükümetini topladı. Doğu Roma'nın yaşadığı tecrübelerden de yararlanarak bir çözüm yolu bulmaya çalıştı. 450 yılının konsülü ve gözde senatörlerden biri olan Avienus'un önderliği altında, Roma şehrinin valisi Trigetius ve Papa I. Leo (Büyük Leo) Attila'ya elçi olarak gönderildi. Umutlarını, 435'de Hippo Regius şehrinde Vandalların şeytanî kralı Geiserik ile antlaşmayı başaran Trigetius'a bağlamışlardı. Elçilik heyeti, Po ve Mincio ırmaklarının birleştiği yerde bulunan Attila ile görüştüler. Ateşkes istediler ve sonunda başarı elde ettiler Hıristiyanlık âleminin en büyük ruhani şahsiyeti olan Papa Leo, Attila'nın ayağına gitmeden evvel, özel merasimlerde giyilen muhteşem papalık elbisesini giymiş ve büyük Hun imparatorunun huzuruna böyle çıkmıştı. Attila Papa'ya gayet nazik muamelede bulunmasına rağmen, aralarında geçen konuşma bilinmemekteydi. Fakat aralarında ne geçmiş olursa olsun, neticede Romalılar bağışlanmak için yalvarmışlardı.
Attila, ordusu ile Kuzey İtalya'da bulunurken, Doğu Romalılar Tuna'yı geçti ve Hun sınır birliklerine saldırdı. Ayrıca Aetius'a da yardımcı birlikler gönderdi. Bu sebeple merkezine dönen Attila, İmparator Theodosios zamanından kalma vergi paralarının derhal ödenmesini istedi ve Doğu Roma'yı savaşla tehdit etti. Ayrıca kendisinin Roma önlerinde bulunmasını fırsat bilerek isyana teşvik eden Kafkasya Alanları üzerine de ordu göndererek, onları te'dib ett.
Atilla'nın Ölümü
Gökyüzünde yaş yağdıran bir bulut
Güneş yaslara bürünmüş batıyor...
Altın, gümüş ve çelikten bir tabut
Bu tabutta Hun güneşi yatıyor.
Attila, İtalya seferinden döndükten sonra, bütün dünyayı hükmü altına almak için son bir sefere daha çıkmak istiyordu. Bütün Batı ellerinde idi. Bütün Doğu'yu da ellerine almak için, İran'da hüküm süren Sasanî'leri, itaat altına almayı,vergiye bağlamayı düşünüyordu. Fakat İran seferini yapamadı. İtalya seferinden sonra, dolunaylı bir gecede, sarayında büyük bir toy-düğün yapan Attila, o gece İldiko adında çok güzel bir prensesle evlenmişti. O zifâf gecesinde, bir iç kanama sonunda, ağzından burnundan kan gelerek öldü (453). Cesedi inceleyen kam, "Suikast yok, ağabeyi Buda (Bleda) da aynı hastalıktan ölmüştü." dedi.
Attila'nın ölümü Hunları mateme boğdu. Ama, o, milletlerin hafızalarında ölümsüzlüğe ulaşmış bulunuyordu. Rivayete göre onu, iç içe üç tabuta koydular. Birinci tabut, güneş gibi parlayan altından yapılmıştı. Çünkü o Hunlar'ın güneşi idi. İkinci tabut kuyruklu yıldızın kuyruğu gibi parlayan gümüşten idi. Çünkü o, çok nadir görülen bir kuyruklu yıldız idi. Üçüncü tabut çifte su verilmiş demirden yapılmıştı. Çünkü çelik gibi kuvvetliydi. Altın, gümüş ve çelikten yapılan bu üç katlı tabut, Attila'ya ait silahlar ve değerli eşyalarla birlikte ve çok büyük bir yoğ töreni ile, Tisza nehrinin adacıklarından birine gömüldü. Küçük ada derin olarak kazılmış, sonra nehrin yatağı değiştirilerek üzerinden geçirilmişti. Böylece mezarını kimse bulamayacak, soyamayacaktı. Ve gerçekten hâlâ bulunamadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder